| Bağlantılarım |

YaQuza| Resimler| Klipler| Videolar | Linkler| Blogum| Bilgiç| Mizah| Oyun| AsHilL Sohbet

0 0

Namık Kemal


Mehmet Namık Kemal (21 Aralık 1840 - 02 Aralık 1888)

"İntibah" adlı romanı ve "Vatan Yahut Silistre" adlı tiyatro oyunu ile tanınmış Türk Milliyetçiliğinin öncülerinden ünlü yazar ve şair.

Asıl adı Mehmet Kemal olan yazar 21 Aralık 1840'da Tekirdağ'da doğdu. Babası II. Abdülhamit döneminde müneccimbaşılık yapmış Yenişehirli Mustafa Asım Bey'di. Küçük yaşta annesi Fatma Zehra Hanım'ı kaybetmesi üzerine dedesi Ratib bin Osman'nın yanında büyüdü. Dedesinin kaymakam ve vali olmasından dolayı Anadolu'nun ve Rumeli'nin çeşitli şehir ve kasabalarını dolaştı ve özel eğitim ile Arapça ve Farsça dersleri aldı. Dedesiyle 12 yaşında Kars'a, bir yıl sonra da Sofya'ya giden Namık Kemal, 18 yaşına gelince İstanbul'a yerleşti. İlk şiirleri de bu dönemde yazmaya başladı.


1858 yılında İstanbul'a gelmesiyle Tasavvufa merak saldı. Divan Edebiyatı geleneğini devam ettiren şiirler yazdı. Yakınlık kurduğu Leskofçalı Galib Bey ile Divan Edebiyatı ile ilgili sohbetlere katıldı. Edebiyat dilinde Galib Bey'den etkilenen Namık Kemal, Divan tarzı şiirlerinin oluşmasında etkili oldu. 1861 yılında Galib Bey'in başkanlığında kurulan "Encümen-i Şuara"da yer aldı. Ardından 1862 yılında Tercüme Odası'na Katip olarak girmesiyle batı etkisindeki kişilerle tanıştı.

Tercüme Odası'nda 4 yıl çalıştığı sürece dönemin önemli düşünür ve sanatçılarıyla tanışma fırsatı buldu. 1865 yılında kurulan daha sonra "Genç Osmanlılar" adını alan İttifak-ı Hamiyet isimli derneğe üye oldu. Bu gizli derneğin basın kolu olan Tesvir-i Efkar adlı gazetede Yeni Osmanlılar lehine yazılar yazdı. Agah Efendi ile Tercüman-ı Ahval gazetesinin kurucularından olan İbrahim Şinasi, Sultan Abdülaziz'e düzenlenen suikast girişiminin düzenleyicileri arasında olmasından dolayı 1865 yılında gazeteyi Namık Kemal'e bırakarak Paris'e kaçtı. Bu olay Namık Kemal'in gazeteciliğin yanında siyasete de girmesine neden oldu.

Gazetenin hükümet aleyhine yazdığı yazılar nedeniyle 1867 yılında kapatılmasıyla İstanbul'dan uzaklaşması için Erzurum'a vali muavini olarak atandı. Yeni görev yerine gitmeyi reddetmesi üzerine Mustafa Fazıl Paşa'nın yardımıyla Ziya Paşa ile birlikte Paris'e kaçtı. Aynı dönem Ali Suavi ve Ziya Paşa'nın da bulunduğu Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin kurucuları arasına girdi. Paris'te Osmanlı hükümeti'ne karşı yürüttükleri propagandalar ile Millet Meclisi'nin kurulmasını ve Meşrutiyet idaresinin getirilmesini amaçlıyorlardı.

Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin fikirlerin yaymak amacıyla çıkardığı "Muhbir" gazetesinde çalıştı. Ali Suavi ile görüşlerinin ayrılması üzerine kısa bir süre sonra Mustafa Fazıl Paşa'nın yardımıyla Londra'ya geçerek Ziya Paşa ile birlikte 1868 yılında "Hürriyet" isimli gazeteyi çıkardı. Bu gazetedeki yazılarında da siyasi muhalefete devam etti.

Avrupa'da yeterince destek görmemesi üzerine Sadrazam Ali Paşa ile birlikte 1870 yılında İstanbul'a döndü ve Mutasarrıf olarak Gelibolu'ya gönderildi. Kısa zamanda azledilmesiyle İstanbul'a dönerek "İbret" isimli gazetenin başına geçti. Yazıları yüzünden gazete kapatılınca tiyatro ile ilgilenmeye başladı. Güllü Agop'un Gedikpaşa'daki tiyatrosunda1 Nisan 1873'te ünlü oyunu "Vatan Yahut Silistre" oynandı. Daha oyunun ilk gecesinden siyasi içeriği yüzünden tepkileri üzerine çekti.

Oyunun tepkileri üzerine Kıbrıs'ta Magosa'ya sürüldü. Otuz sekiz ay süren dönem, onun çalışmalarının en verimli zamanı oldu. Çıktığında 5 piyes ve ilk romanı "İntibah" hazırdı.

1876 yılında V. Murat'ın tahta çıkması ile serbest kalarak İstanbul'a döndü. İstanbul'a dönüşünden sonra halk tarafından destek görmeye başladı ve bu durum karşısında tahta geçen II. Abdülhamit, Namık Kemal'i önce Şura-yı Devlet üyesi sonra da Kanun-i Esasi'nin hazırlanmasında oluşturulan komisyona atadı.

1877 yılında Osmanlı-Rus Savaşı'nın başlaması üzerine II. Abdülhamit, Meclis-i Mebusanı kapattı. Birçok mebus ile birlikte tutuklanarak Midilli Adası'na sürgüne gönderildi. 1879 yılında Midilli Mutasarrıfı oldu. 1884 yılında Rodos Mutasarrıflığı, 1887'de ise aynı görevle Sakız Adası'na gönderildi. 2 Aralık 1888'de Sakız Adası'nda hayatını kaybetti. Vasiyeti üzerine Bolayır'a defnedildi.

Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde yaşayan Namık Kemal, kurtuluş çaresi olarak Tanzimat felsefesini uygun buluyordu. Şinasi, Ziya Paşa gibi yazarlarla beraber bu görüşün savunucusu oldu. Fransızca öğrenmesi ve dönemin önemli gazetecilerinden Şinasi ile tanışması hayatının dönüm noktası oldu. Fransız İhtilali'nden sonra ortaya çıkan düşünce akımlarından etkilenerek, edebiyat, siyaset ve sosyal alandaki yeni fikirlerin Türk Kültürüne girmesini sağladı. Gazeteci ve politikacı kişiliği ile öne çıkan Namık Kemal, devrimci yapısıyla kendinden sonra gelen yazarlara ve düşünürlere yok açmıştır. Edebiyatını propaganda aracı olarak kullanmıştır.

Edebiyat tarzı olarak Fransız Edebiyatı'nın etkisinde kalırken, edebiyat dili olarak Divan Edebiyatı'ndan uzaklaşmamıştır. "Sanat halk içindir" görüşünü savunan Namık Kemal, şiirin yanı sıra biyografi, tiyatro, roman, tarih ve makale türünde eserler vermiştir.


ESERLERİ :

Oyun

Vatan Yahut Silistre (1873)
Zavallı Çocuk (1873)
Akif Bey (1874)
Celaleddin Harzemşah (1885)
Kara Bela (1908)
Gülnihal

Roman

İntibah (1876, yeni harflerle 1944)
Cezmi (1880, yeni harflerle 1963)

Eleştiri

Tahrib-i Harabat (1885)
Takip (1885)
Renan Müdafaanamesi (1908)
Namık Kemal'in Mektupları (1972)


Kaynak - 2 (Wikipedia)


Hayatı

Namık adını ona şair Eşref Paşa vermiştir. Babası, II. Abdülhamid döneminde müneccimbaşılık yapmış olan Mustafa Asım Bey'dir. Annesini küçük yaşında yitirince çocukluğunu dedesi Abdüllâtif Paşa'nın yanında, Rumeli ve Anadolu'nun çeşitli kentlerinde geçirdi. Bu yüzden özel öğrenim gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. 18 yaşlarında İstanbul'a babasının yanına döndü.

1863'te Babıali Tercüme Odası'na kâtip olarak girdi. Dört yıl çalıştığı bu görev sırasında dönemin önemli düşünür ve sanatçılarıyla tanışma olanağı buldu. 1865'te kurulan ve daha sonra Yeni Osmanlılar Cemiyeti adıyla ortaya çıkan İttifak-ı Hamiyet adlı gizli derneğe katıldı. Bir yandan da Tasvir-i Efkâr gazetesinde hükümeti eleştiren yazılar yazıyordu. Gazete, Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin görüşleri doğrultusunda yaptığı yayın sonucu 1867'de kapatıldı.

Namık Kemal, İstanbul'dan uzaklaştırılmak için Erzurum'a vali muavini olarak atandı. Bu göreve gitmeyi çeşitli engeller çıkarıp erteledi ve Mustafa Fazıl Paşa'nın çağrısı üzerine Ziya Paşa'yla birlikte Paris'e kaçtı. Bir süre sonra Londra'ya geçerek M. Fazıl Paşa'nın parasal desteğiyle Ali Suavi'nin Yeni Osmanlılar adına çıkardığı Muhbir gazetesinde yazmaya başladı. Ama Ali Suavi'yle anlaşamaması üzerine Muhbir'den ayrıldı. 1868'de gene M. Fazıl Paşa'nın desteğiyle Hürriyet adı altında başka bir gazete çıkardı. Çeşitli anlaşmazlıklar sonucu, Avrupa'da desteksiz kalınca, 1870'te zaptiye nazırı Hüsnü Paşa'nın çağrısı üzerine İstanbul'a döndü.

Nuri, Reşat ve Ebüzziya Tevfik beylerle birlikte 1872'de İbret gazetesini kiraladı. Aynı yıl burada çıkan bir yazısı üzerine gazete hükümetçe dört ay süreyle kapatıldı. Namık Kemal gene İstanbul'dan uzaklaştırılmak için Gelibolu mutasarrıflığına atandı. Orada yazmaya başladığı Vatan Yahut Silistire oyunu, 1873'te Gedikpaşa Tiyatrosu'nda sahnelendiğinde halkı coşturup olaylara neden oldu. Bu haberi İbret gazetesinin yazması üzerine o sırada İstanbul'a dönmüş olan Namık Kemal birçok arkadaşıyla birlikte tutuklandı. Bu kez kalebentlikle Magosa'ya sürgüne gönderildi.

1876'da I. Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'a döndü. Şura-yı Devlet (Danıştay) üyesi oldu. Kanun-î Esasi'yi (Anayasa) hazırlayan kurulda görev aldı. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı çıkınca II. Abdülhamid'in Meclis-i Mebusan'ı kapatması üzerine tutuklandı. Beş ay kadar tutuklu kaldıktan sonra Midilli Adası'na sürüldü. 1879'da Midilli mutasarrıfı oldu. Aynı görevle 1884'te Rodos, 1887'de Sakız Adası'na gönderildi. Ertesi yıl burada öldü ve Gelibolu'da Bolayır'da gömüldü.

Edebi kişiliği

Namık Kemal ilk şiirlerini çocuk denecek yaşlarda yazmaya başlamıştır. İstanbul'a geldikten sonra eski ve yeni kuşaktan şairlerin bir araya gelerek kurdukları Encümen-i Şuârâ'ya ve kimi Divan şairlerine nazireler yazmıştır. Şinasi'yle tanışıncaya değin, şiirlerinde tasavvuf etkileri görülür. Bu dönemde özellikle Yenişehirli Avni, Leskofçalı Galib gibi şairlerden etkilenmiştir. Şinasi'yle tanışmasından sonra şiirlerindeki içerik de değişmiştir.

Günlük konuşma dilinden alıntıların yanı sıra, o zamana değin geleneksel Türk şiirinde görülmemiş olan "hürriyet kavgası", "esaret zinciri", "vatan", "kalb-i millet" gibi yepyeni kavramlarla birlikte, doğrudan doğruya düşüncenin aktarılmasını amaçlayan bir tür "manzum nesir" oluşturmuştur. Bosna-Hersek Savaşları, 93 Harbi gibi olayların yarattığı sonuçlar, onun yazdığı vatan şiirlerini etkilemiştir. Bu şiirlerin en tanınmışları arasında "Vâveyla", "Vatan Mersiyesi", "Vatan Şarkısı" ve "Hürriyet Kasidesi" yer alır. Namık Kemal şiirleriyle şiir tekniğine büyük bir katkıda bulunmuş sayılmazsa da o günler için alışılmamış diri bir sesle konuşmuş olması ve yapıtlarına kattığı yeni kavramlarla Türk şiirini Divan şiirinin edilgen edasından kurtarmıştır. Bütün bu nitelikler onun Vatan Şairi olarak anılmasına yol açmıştır.

Tiyatro türüne özellikle önem veren Namık Kemal, altı oyun yazmıştır. Bir yurtseverlik ve kahramanlık oyunu olan Vatan Yahut Silistire yalnız ülke için değil, Avrupa'da da ilgi uyandırmış ve beş dile çevrilmiştir. Magosa'dayken yazdığı Gülnihal'de baskıya ve zulme karşı duyduğu tepkiyi dramatik bir biçimde dile getirmiştir. Oyunun sahnelenmesinde pek çok bölüm sansür tarafından çıkarılmıştır.

Namık Kemal yine Magosa'da yazdığı Akif Bey'de, yurtsever bir deniz subayının göreve koştuğu sırada karısının kendisine bağlılık göstermeyişini anlatırken, ahlaksal bir yorum da getirir. Zavallı Çocuk'ta görücü yoluyla evlenmeye karşı çıkar. On beş perdelik Celaleddin Harzemşah, Namık Kemal'in en beğendiği yapıtı olarak bilinir. Oyun, Moğollar'a karşı İslam dünyasını koruyan Celaleddin Harzemşah'ın kişiliği çevresinde gelişir. Bu eserde Namık Kemal, İslam birliği düşüncesini kapsamlı bir biçimde sergilemiştir. Namık Kemal'in ilk romanı olan "İntibah" 1876'da yayımlanmıştır. Ruhsal çözümlemelerinin, bir olayı toplumsal ve bireysel yönleriyle görmeye çalışmasının yanı sıra, dış dünya betimlemeleriyle de İntibah Türk romanında bir başlangıç sayılabilir. Eleştirmenler Namık Kemal'in bu romanda yüksek bir edebi düzey tutturamadığı görüşünde birleşirler.

Dört yıl sonra yayımladığı "Cezmi", tarihsel bir romandır. Kırım Şehzadesi Adil Giray'ın yaşadığı aşk ve Cezmi'nin onu kurtarmak isterken geçirdiği serüvenlerle gelişen romanda, Namık Kemal'in tam anlamıyla Avrupa Romantizmi'nin etkisinde olduğu izlenir. Namık Kemal'in yaşamı boyunca ilgi duyduğu alanlardan birisi de tarihtir. Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş ve yükseliş dönemlerini anlattığı Devr-i İstila yayımlandığında büyük ilgi görmüştür. 1872'de çıkan Evrak-ı Parişan'da, Selahaddin Eyyubi, Fatih gibi tarihi kişilikleri, Barika-i Zafer'de İstanbul'un alınışını anlatır.

Ahmed Nâfiz takma adıyla yayımladığı Silistire Muhasarası ve Kanije, yine Osmanlı tarihine ilişkin kahramanlık olaylarını ele alan kitaplardır. Namık Kemal'in, tarih konusunda en kapsamlı çalışması olan Osmanlı Tarihi'nde, Hammer'in etkisinde kaldığı, yapıtın bilimsel olmaktan çok, eğitici değer taşıdığı konusunda görüşler ileri sürülmüştür. Yarım kalan bu yapıtın ilk basımı II. Abdülhamid tarafından yasaklanmıştır. 1975'te yayımlanan Büyük İslam Tarihi adlı yapıtındaysa Namık Kemal, İbn Haldun, İbn Rüşd gibi yazarlardan yararlanmış olduğunu belirtmiştir. Namık Kemal romanı ve tiyatroyu toplumsal yaşama soktuğu gibi, edebiyat eleştirisini de Türkiye'ye ilk getiren kişilerden biri olmuştur.

En önemli eleştiri eserleri Tahrib-i Harâbât ile Takip'dir. Eleştirilerinde canlı, dolaysız bir üslup kullanmıştır. Tahrib-i Harâbât, Ziya Paşa'nın Harâbât adlı güldestesine karşı yazılmış sert bir eleştiri niteliğindedir. Takip de yine aynı güldestenin ikinci cildini eleştirir. Mukaddeme-i Celal eleştirisinde Namık Kemal, Batı edebiyatı ile Doğu edebiyatını karşılaştırmış, tiyatro, roman türleri üstünde durmuştur. Namık Kemal gazeteci olarak da Türk kültürü içinde önemli bir yer alır. Döneminin hemen hemen bütün yenilik yanlısı ve ilerici gazetelerinde yazmıştır. Siyasal ve toplumsal sorunlardan edebiyat, sanat, dil ve kültür konularına dek çok çeşitli alanlarda yazdığı makalelerin sayısı 500 kadardır. Bunlarda düzyazıdaki üstün yeteneğini ortaya koyduğu ve çok etkili bir üslup oluşturduğu kabul edilir.

Siyasi görüşleri

1868 yılında Hürriyet adlı gazetede yayınlanan bir makalesinde Namık Kemal İslam'ın başlangıç dönemlerinde bir çeşit cumhuriyet olduğunu ve eğer halkın egemenliği ilkesi kabul edilirse, kimsenin bir cumhuriyet yönetimi kurulmasına karşı gelme hakkı olmayacağını yazmıştı.[1]

Notlar

1. ^ Paul Dumont (1999). Kemalist İdeolojinin Kökenleri. Jacob M. Landau (Yay. Haz.) (1999). Atatürk ve Türkiye'nin Modernleşmesi, İstanbul: Sarmal, ISBN 975-8304-18-6 (s. 49-72) içinde. s.52.

Eserleri

Oyun

* Vatan Yahut Silistre(1873)
* Zavallı Çocuk(1873)
* Akif Bey(1874)
* Celaleddin Harzemşah(1885)
* Kara Bela(1908)
* Gülnihal

Roman

* İntibah, 1876 (yeni harflerle, 1944)
* Cezmi, 1880 (yeni harflerle, 1969)

Eleştiri

* Şiirin genel tanımı "vezinli söz"dür...

Şiir her kavimde tabiidir. Yer yüzüne ne kadar millet ve kavim gelmişse, hepsinin kendilerine mahsus şiirleri vardır. Osmanlıların şiiri acaba nedir? Necati ve Baki ve Nef'i divanlarında gördüğümüz kasideler ve gazeller ve kıtalar ve mesneviler midir? Yoksa Hoca ve Itri gibi musikicilerin besteledikleri Nedim ve Vasıf şarkıları mıdır?

Hayır, bunların hiçbiri Osmanlı şiiri değildir. Çünkü görülür ki, bu nazımlarda Osmanlı şairleri İran şairlerini ve İranlılar da Arapları taklit ile melez bir şey yapılmıştır. Acaba bizim bağlı olduğumuz milletin bir dili ve şiiri var mıdır? Hiç burasını düşünmemişlerdir.

Nesir yolunda da hal bütünüyle böyle olmuştur. Ferudun'un Münşeat'ı, Veysi ve Nergisi'nin eserleri ve başka beğenilmiş nesirler ele alınsa içlerinde üçte bir Türkçe kelime bulunmaz.

Şiir ve nesrin bu hale girmesi bu devrin yapması değildir. Acemler İslamiyeti kabulden sonra şeriat ilmini öğrenmek için Arap dilini öğrenmeye düştükleri sırada kendi dillerinin şiir ve nesrinde dahi onu taklit ettikleri gibi, biz de Osmanlı Devleti'nin kuruluşunun ilk zamanlarında İran bilginlerini getirmeye muhtaç olduğumuzdan, onların eğitimi üzere kendi dilimizi bırakıp Acem şivesini taklit yanlışlığına düşmüşüzdür ki, Osmanlı ülkesi bilginlerinin bu konudaki savsaklama ve kusuru bağışlanmaz bir yanlıştır. Çünkü insanoğlu arasında düşünce alışverişinin vasıtası dildir. Bir milletin dili yazılmış kurallar altında olmayıp da her eline kalem alan kimsenin keyfine uyar ve tabii halinden çıkarsa, o millet arasında karşılıklı iş vasıtası bozulmuş demek olur.

Bugün resmen ilan olunan fermanlar ve emir-nameler halk önünde okutulduktan onlardan bir fayda sağlanabiliyor mu? Ya bu yalnız yazıda alışkanlığı olanlara mı mahsustur, yoksa okumamış halk tabakası üzere ne şiir ve ne de nesir var demek olur.

deyiş, üçleme ve kayabaşı denen nazımlardır. Ve bizim tabii nesrimiz, Kaamus çevirmeninin (Mütercim Asım Efendi'nin) ve sonradan Muhbir gazetesinin kullandığı yazı şivesidir.

Gerçi, bu nazım ve bu yazı istenen derecede sanatlı ve gösterişli değilse de Osmanlı halkı ilerlediği sırada bunlara rağbet edilmediğinden, oldukları halde kalmışlar, gelişememişlerdir. Hele bir kere rağbet o yöne dönsün, az vakit içinde ne şairler, ne yazarlar yetişir ki, akıllara şaşkınlık verir.

Ziya Paşa

Ziya Paşa'ya ait eserler

Makale:

Şiir

* Takip(1885)
* Renan Müdafaanamesi(1908)

Çeşitli [değiştir]

* Namık Kemal'in Mektupları(1972)



Kaynak - 3


21 Aralık 1840'ta Tekirdağ'da doğdu, 2 Aralık 1888'de Sakız Adası'nda öldü. Asıl adı Mehmed Kemal. Namık adını ona şair Eşref Paşa verdi. Babası, II. Abdülhamid döneminde müneccimbaşılık yapmış olan Mustafa Asım Bey. Annesini küçük yaşında yitirince çocukluğunu dedesi Abdüllâtif Paşa'nın yanında, Rumeli ve Anadolu'nun çeşitli kentlerinde geçirdi. Bu yüzden özel öğrenim gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. 18 yaşında İstanbul'a babasının yanına döndü. 1863'te Babıali Tercüme Odası'na kâtip olarak girdi. Dört yıl çalıştığı bu görev sırasında dönemin önemli düşünür ve sanatçılarıyla tanışma olanağı buldu. 1865'te kurulan ve daha sonra yeni Osmanlılar Cemiyeti adıyla ortaya çıkan İttifak-ı Hamiyet adlı gizli derneğe katıldı. Bir yandan da Tasvir-i Efkâr gazetesinde hükümeti eleştiren yazılar yazıyordu. Gazete, Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin görüşleri doğrultusunda yaptığı yayın nedeniyle 1867'de kapatıldı.

Sürgünler dönemi

Namık Kemal, İstanbul'dan uzak olması için Erzurum'a vali muavini olarak atandı. Bu göreve gitmeyi erteledi ve Mustafa Fazıl Paşa'nın çağrısı üzerine Ziya Paşa'yla birlikte Paris'e kaçtı. Bir süre sonra Londra'ya geçerek Mustafa Fazıl Paşa'nın parasal desteğiyle Ali Suavi'nin Yeni Osmanlılar adına çıkardığı "Muhbir" gazetesinde yazmaya başladı. Ama Ali Suavi'yle anlaşamadı, Muhbir'den ayrıldı. 1868'de gene Fazıl Paşa'nın desteğiyle "Hürriyet" gazetesini çıkardı. Çeşitli anlaşmazlıklar yüzünden, Avrupa'da desteksiz kalınca, 1870'te zaptiye nazırı Hüsnü Paşa'nın çağrısıyla İstanbul'a döndü. Nuri, Reşat ve Ebüzziya Tevfik beylerle birlikte 1872'de "İbret" gazetesini kiraladı. Aynı yıl burada çıkan bir yazısı üzerine gazete 4 ay kapatıldı. İstanbul'dan uzaklaştırılmak için Gelibolu mutasarrıflığına atandı. Orada yazmaya başladığı "Vatan Yahut Silistre" oyunu, 1873'te Gedikpaşa Tiyatrosu'nda sahnelendi. Oyunu izleyenler galeyana gelip olay çıkardı. Namık Kemal birçok arkadaşıyla birlikte tutuklandı. Bu kez kalebentlikle Magosa'ya sürgüne gönderildi.

Türk Edebiyatı'nda İlkleri

1876'da I. Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'a döndü. Şura-yı Devlet (Danıştay) üyesi oldu. Kanun-î Esasi'yi (Anayasa) hazırlayan kurulda görev aldı. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı çıkınca Meclis-i Mebusan kapatıldı, Namık Kemal tutuklandı. Midilli Adası'na sürüldü. 1879'da Midilli mutasarrıfı oldu. Aynı görevle 1884'te Rodos, 1887'de Sakız Adası'na gönderildi. Ertesi yıl burada öldü ve Gelibolu'da Bolayır'da gömüldü. Şiirlerini küçük yaşlardan itibaren yazdı. Şinasi'yle tanışıncaya değin, şiirlerinde tasavvuf etkileri görülür. Bu dönemde özellikle Yenişehirli Avni, Leskofçalı Galib gibi şairlerden etkilendi. En önemli özelliklerinden biri, Türk şiirini Divan şiirinin etkisinden kurtarmaya çalışması. "Vatan Şairi" diye de isimlendirildi. Tiyatroya özel bir önem verdi, altı oyun yazdı. Bir yurtseverlik ve kahramanlık oyunu olan Vatan Yahut Silistre, Avrupa'da da ilgi uyandırdı ve beş dile çevrildi. İlk romanı "İntibah" 1876'da yayınladı. Ruhsal çözümlemelerinin, bir olayı toplumsal ve bireysel yönleriyle görmeye çalışmasının yanı sıra, dış dünya betimlemeleriyle de İntibah Türk romanında bir başlangıç sayılır. Romanı ve tiyatroyu toplumsal yaşama soktuğu gibi, edebiyat eleştirisini de Türkiye'ye ilk getiren kişilerden biri oldu. En önemli eleştiri eserleri Tahrib-i Harâbât ile Takip. Gazeteci olarak da Türk kültürü içinde önemli bir yeri var. Döneminin hemen hemen bütün yenilik yanlısı ve ilerici gazetelerinde yazıları yayınlandı. Siyasal ve toplumsal sorunlardan edebiyat, sanat, dil ve kültür konularına dek çok çeşitli alanlarda yazdığı makalelerin sayısı 500 kadar.


ESERLERİ

OYUN:
Vatan Yahut Silistre (1873, yeni harflerle 1940)
Zavallı Çocuk (1873, yeni harflerle 1940)
Akif Bey (1874, yeni harflerle 1958)
Celaleddin Harzemşah (1885, yeni harflerle 1977)
Kara Bela (1908)

ROMAN:
İntibah (1876, yeni harflerle 1944)
Cezmi (1880, yeni harflerle 1963)

ELEŞTİRİ:
Tahrib-i Harâbât (1885)
Takip (1885)
Renan Müdafaanamesi (1908, yeni harflerle 1962)
İrfan Paşa'ya Mektup (1887)
Mukaddeme-i Celal (1888)

TARİHİ KİTAPLAR:
Devr-i İstila (1871)
Barika-i Zafer (1872)
Evrak-ı Perişan (1872, yeni harflerle 1973)
Kanije (1874)
Silistre Muhasarası (1874, yeni harflerle 1946)
Osmanlı Tarihi (1889, ölümünden sonra, yeni harflerle 3 cilt, 1971-1974)
Büyük İslam Tarihi, (1975, ölümünden sonra)

Hiç yorum yok:

0

0
Program ve Dosya Arayın


Web'de Gez Radyo Dinle